İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşında 100 günün geride kalması ve ABD ile İngiliz kuvvetlerinin Yemen’e yönelik hava bombardımanı bu hafta Arap basınında en öne çıkan gelişmelerdi. İsrail’in 100 günü geride bırakan hava saldırıları ve kara operasyonlarında savaşın ilk başlarında ilan ettiği hedeflere yaklaşamamış olması birçok yazarın gündemindeydi.
Hamas’ın İsrail’e yönelik 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonundan sonra Gazze’ye karşı yıkıcı bir savaşa başlayan İsrail, savaşın başında hedefini Hamas’ı yok etmek ve İsrailli esirlerin evlerine dönüşünü sağlamak olarak açıklamıştı. Özellikle de kara operasyonlarında Hamas’a karşı ciddi kayıplar veren İsrail, Gazze’de yaşanan insani felaket dolayısıyla da uluslararası kamuoyundan ciddi tepkiler alıyor.
ABD ve İngiltere’nin Yemen’de Ensarullah Hareketi (Husiler) hedeflerine yönelik başlattığı hava saldırıları, Arap gazetelerinde ‘Gazze savaşının artık bölgesel bir zemine taşındığı’ şeklinde yorumlandı. Birçok yazar gelinen noktada bu gerilimin kısa vadede bitmeyeceği kanaatinde.
İran’a yakın ve Ortaoğu’da ‘direniş ekseni’ olarak adlandırılan bloka yakın bazı gazeteler gelişmeleri ‘Yemen’den İsrail’e geçit yok’ şeklinde haber başlıklarıyla verirken İran karşıtı ve meşru hükümet yanlısı gazeteler ise ABD’nin gerçek niyetinin Husiler olmadığı ve bu operasyonların Husiler’in işine yaradığı görüşünde. ABD ve İngiltere’nin bu operasyonlarda asıl hedeflerinin Yemen sahilleri ile bölgedeki önemli deniz geçiş noktalarının hakimiyeti olduğu yapılan yorumlar arasında.
‘Husiler işin bahanesi mi’
Amerika Birleşik Devletlerinin Kanada, Britanya, Bahreyn ve Avustralya ile beraber Yemen’e yönelik gerçekleştirdiği saldırılar insanlar arasında farklı görüşlere neden oldu. Bazıları, Yemen karasuları ve uluslararası gemi ticareti geçiş yolları ile boğazları Husi saldırılarından korumak için bu saldırıların zaruri olduğunu düşünürken bazı kesimler ise bu saldırıların arkasındaki gerçek niyetin ne olduğu konusunda şüpheli.
Bir takım görüşlere göre ABD ile Husiler arasındaki bu askeri bombardıman gerilimi bir tiyatrodan ibaret. Bu görüşlere göre saldırılar, ABD ve müttefiklerinin Yemen sahilleri ile bölgedeki kara sularını kontrol altına almak için uluslararası gemi trafiğini korumak adı altında bir bahaneden ibaret. Zira bu saldırılarda söz konusu tehdidi oluşturan Husiler’in bizzat hedef alınması yerine sadece bazı askeri noktaların vurulması soru işaretleri doğurdu.
Yine bazı kesimler de, Husiler’in silah kaynağı konusundaki endişelerini dile getiriyor. Bunlara göre Husiler uluslararası ambargo altındayken nasıl oluyor da hem içerde hem de dışarda siyasi ve askeri bir savaş verebiliyor? Husiler bu kadar silaha nasıl ulaşabiliyor da, uluslararası karasuları açısından bu derecede önemli bir tehdit oluşturabiliyor? ( Hafız El Şuceyfi / Filistin El Eyyam Gazetesi)
‘Kapanması çok zor bir cephe açıldı’
İsrail’in 100 gün önce Gazze’ye yönelik saldırılarının başlamasından itibaren ABD ve Batı ülkeleri savaşın daha geniş bir alana yayılmaması ve bölgesel bir savaşa dönüşmemesi konusunda ısrarcıydı. Amerikan Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in bölgeye yaptığı ziyaretlerin ana çerçevesi de buydu. ABD ve Batı’nın bakış açısına göre savaşın genişlemesi hususunda İsrail’in kuzeyine yani Güney Lübnan’a ve Hizbullah’ın savaşa doğrudan girmesi ihtimaline odaklanılmıştı.
Ancak Batı ve ABD’nin hesaplarında olmayan şey savaşın daha farklı bir coğrafyaya ve mevcut çatışma alanlarından uzağa taşınmasıydı. Özellikle Amerikan okumalarında Husiler’in savaşa müdahil olmasıyla çemberin Kızıldeniz’e taşınması yoktu. Ancak Husiler’in uluslararas ticareti tehdit eden bu müdahalesi savaşın çemberinin bu alana doğru genişlemesini kaçınılmaz kıldı. ABD ve İngiltere’nin başlattığı operasyon da bunu gösteriyor.
İki ülkenin Yemen topraklarına yönelik hava saldırıları, savaşın fiili olarak kontrolden çıktığını ve bölgesel bir savaşa doğru gittiğini göstermektedir. Durum sadece Husiler’in oradan geçen gemilere yönelik saldırılarıyla alakalı değil. Aksine İran’ın Devrim Muhafızları aracılığıyla Marşal Adaları bandıralı bir petrol gemisini Umman Denizinde alıkoyması, bu savaşa doğrudan müdahil olduğunu gösteriyor.
ABD ve İngiltere’nin Yemen topraklarına yönelik bombardımanı savaşın gidişatı açısından önemli bir dönüşüm. Bu, kısa vadede kapanması oldukça zor olan yeni bir cephenin resmen açılması demektir. (Hüsam Kenafani / El Arabi El Cedid Gazetesi)
‘Savaş çok cepheli bir hal aldı’
Gazze savaşının bölgesel bir savaşa dönüşebileceğine dair uyarılar bugün aslında tamamen yersizdir. Zira gelinen noktada savaş artık bölgesel bir savaşa dönüşmüş durumda. Her ne kadar çok geniş bir alana yayılmasa da.
İşte bunun göstergeleri: Gazze’de devam eden bir savaş, Batı Şeria’da giderek artan askeri çatışmalar, buna paralele olarak da Güney Lübnan’da giderek dozu artan askeri çatışmalar. Yemen’de gemilere yönelik baskınlar ve İsrail’e yönelik saldırılar ve ABD ile İngiltere’nin buna karşı bombardımanla cevap vermesi. Irak’ta ABD kuvvetlerine yönelik saldırılar ve ABD’nin bunlara karşılık vermesi, Suriye’de ABD hedeflerine sınırlı saldırılar, İsrail’in Suriye’de belli hedeflere yönelik yapılan saldırılar.
Şu an 5 farklı cepheden bahsediyoruz: Filistin, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen. Sonra birileri halen bölgesel savaş uyarıları yapmaya devam ediyor. Bu uyarılar bir ay veya daha öncesinde yapıldığında doğruydu ancak gelinen noktada gerçekçi değil.
ABD şu ana kadar, daha yüksek düzeyde ve açıklıkta, daha fazla sayıda tarafın katılımıyla bölgesel bir savaşa girmek istemiyor. Ancak burada herhangi bir garanti yok. Çünkü yaşananlar karşısında, Yemen’deki savaşın Kızıldeniz ve Umman Denizi’ne yayılması da dahil olmak üzere çeşitli olasılıklarla karşı karşıya kalabiliriz. Kimse de Amerikalıların İngilizlerin, İsraillilerin veya Yemenlilerin gelişmeler karşı nasıl br tepki vereceğini tam olarak garanti edemez. (Mahir Ebu Tayr / Ürdün El Ghad Gazetesi)
‘100 gün sonra: Kral çıplak’
7 Ekim’in üzerinden 100 gün geçmesine rağmen İsrail’in önündeki en büyük sorun askeri ve siyasi yetkililerin şu 10 soruya net bir cevap verememesidir: Savaş ne zaman bitecek? Hamas ne zaman ve nasıl bitirilecek? Gazze’de rehin tutulan İsrailli esirler ne zaman ve nasıl kurtarılacak? Filistin yönetimine yönelik net tutum ne? İsrail içinde yerlerinden olan ve başka bölgelere göçen İsraillilerin evlerine dönmesi ne zaman mümkün olacak? Gazze savaştan sonra nasıl yönetilecek? Toprak bütünlüğü olan bir Filistin devleti kurulması konusundaki uluslararası baskılarla nasıl baş edilecek? 7 Ekim’deki askeri ve güvenlik başarısızlığı konusunda ne zaman bir soruşturma başlatılacak? Her tarafı tehditlerle çevrili bir ülkenin geleceği nasıl olacak? Ülkede seçimler ne zaman olacak? Netanyahu’nun geçtiğimiz bir sene boyunca İsrail Yüksek Mahkemesi’yle olan çekişmesinden sonra ilişkiler nasıl olacak? Bütün bu sorulara İsrailli yetkililer hala cevap veremiyor zira kendileri de cevapları bilmiyor ve bunun ayrıntılarına da girmek istemiyor.
Geride kalan 100 günden sonra açıkça görüldü ki, İsrail’in gücü topyekün yıkım ve sistematik intikama yetiyor ama askeri ve siyasi hedefleri gerçekleştirmeye yetmiyor. Ne yerleşimcilerinin ne de yerleşim yerlerinin güvenliğini sağlayamıyor. Bir diğer ifadeyle öldürmeye gücü yetiyor ama savunmaya yetmiyor. Gücü intikama yetiyor güvenliği sağlamaya değil. Güç kullanabiliyor ama istikrarı sağlayamıyor. İsrail 100 günden sonra hem kendi vatandaşlarının hem de dünya kamuoyu önünde çıplak kaldı.” (Ahmed Abdrabbo / Mısır El Şuruk Gazetesi)